Gözlerimizi
kapadık ve henüz icat edilmemiş hayali zaman makinemizle Topkapı Sarayı’na
ışınlandık. Bir şekilde ulu padişahın karşısına çıktık ve ‘naber moruk? Kahve
içer misin?’ Diye sorduk. Evet ciddi ciddi bunu sorduk.
Bir gök gürültüsünün kubbede gümbürdeyeceğini ve ‘tiz alın kellesini şunun’
emri tamamlanmadan mermerin soğukluğunu boynumuzda hissedeceğimizi çok iyi
biliyorduk ama bunu yaptık. Kellemizi de kaybederdik ama yanımızda getirdiğimiz
bi’ paket kahve bi şekilde saray mutfağına girer ve döner dolaşır padişahın
fincanına sızardı. Belki o zaman da bu yıllardır alıştığımız tada alternatif
bir tat kabul ettirmek için günümüzde bu kadar zorlanmazdık. Bir kelle bu yola
feda olabilirdi.
Bunu yapmamız için de Benti Buku çok iyi bir seçimdi. Bu hayali yolculuğumuza
çıkmadan önce her marketin her rafında bulunabilecek çekirdekleri değil, hangi
çekirdeği seçmemiz gerektiğini düşünmüş, onu reklam seslendirmelerinde şuh bir
kadın sesiyle Devamını Göster